Müteessir

Yazın kavurucu sıcağında bir ağacın gölgesinde oturuyordum, ellerim çalışmakla meşguldü. Beynimde yönsüz fırtınalar kopuyordu. Birden irkildim, bir bildirim. Gelen bildirim fırtınayı daha da büyüttü, çünkü gelen mesajın başka bir fırtınanın habercisi olduğunu biliyordum. Ali yine bir şeyler deniyordu..

Soğuk bir günün karanlık akşamı. Bu kimsesiz beden bir ağacın dibinde oturmuş,en ufak bir ışık zerresi için gökkubbeye bakıyor. Kimsesizliğin karanlığını minik bir aydınlık ile söndürmek için. Ama yok. Değil ay,yıldızlar bile merhametini çekmişti üzerimden. Bağırmak istedim. Ama sustum. Hem bağırıp da ne yapacaktım. Kendimi karanlık,sessiz ve kimsesizliğin huzuruna bırakmak varken. Kulağımda sadece benim duyduğum yavaş,hüzün,huzur dolu keman ezgilerine bırakmak varken. Sessizdi her yer. Keman sesi kulaklarımı doldursa bile. Karanlıktı her yer. Kalbimin ışığı gözlerime vursa bile. Gerçi kalbimin ışığına bakmayalı çok olmuştu. Gözüm hep kalpteki o siyah noktada,suratım asık. Hafiften bir karamsarlık ve bununla mutlu olduğunu sanan beyin. Değil,mutlu değil. Her yanı aydınlık olsa da içindeki o karanlık var olduğu sürece değil.Bardak ne kadar dolu olsa da boş kısmına,kalp ne kadar temiz olsa da o küçük siyah noktaya bakmam;bardağın boş kısmını doldurmak,kalpteki karanlığı temizlemek istemem. Olmuyor. Yapamıyor bu vücut. İnatçı leke çıkmıyor,bardak suya doymuyor. Sorsanız bana bu beden ne yaptı amacı uğruna,koca bir hiç derim. Ama gel gör ki istemiyor bir şey de yapmıyor. Bedene sorsanız aynı soruyu sediğine methiyeler dizen kalemi kuvvetli bir şair edasıyla anlatır yaptıklarını övünç ile. Dilin zikri de mantıklı gelir insana. Konuştukça konuşur kendini haklı çıkarır. Bazen haksız olduğu fikri filizlenir beyinde. İşte o an yapılacak şey basit. Irkçılı polisin zencilere kıydığı gibi o filizin canına kıy. Üstüne de güzelce beton dök. Mis. Artık böyle saçma fikir yok,zaten hiç de olmadı. Ama dışardan bir göz ben dili ele aldığımda ne kadar yanıldığını görebiliyorum. Biraz daralmaya başladım,artık göremiyorum. Görememek berbat şeymiş. Kökümden söküldüm sanki,üstüme de yük bindi. Galiba beton dökülme sırası bana geldi. Hayır ağlamıyorum,ağlamamalıyım. Ölmek böyle bir şeymiş. Gerçi ölümüm için yas tutulmayacak,sonuçta ben bir insan değilim. Ama bir gün öğreneceksiniz. Fikirler insanlardan daha kıymetli.

Fırtınayı beynimden aldı. Tüm vücuduma yaydı, kötü huylu bir kanserin yayılması gibi. Birden çok şeyi birden fazla yazmak istiyordum. Kelimeler boğuşmaya başladı sanki:

Akşamın esintiliğinde bacakları kesilmiş bir kütük ile dertleniyorum. Karşımda tepede ay var bugün. O mu kaşlarını bana çatmış ben mi ona çözemedim, araftayım.. iki gündür ayın karanlık yüzündeyim, aklım firarda. Gündüzleri sinirlerime üflüyor Israfil. Dilimdeki kör düğümler açılmıyor, içimdeki fırtınalar kıyıyı zorluyor, içimdeki afet dinmiyor. Yazın hararetinden nasibimi alıyorum yine. Gözyaşının 3 farklı tadı olurmuş benim dördüncü de var artık. Buğuk bir özlem var, kalbimi besleyen sanki o damarlar değil başka bir yerden akan, nidaları göğü delen bir şey. Kendimi bazen kör kuyulara hapsediyorum ama daha da yakınıma geliyor. Artık sinirlerim onunla dallanıyor sanki. Kendimi Yavuz gibi Sina'ya vurmak istiyorum çıplak ayağımla kumun içini yakan korda seyyah olmak istiyorum.. Kendimi Kaf'taki Simurg'a adamak istiyorum. Ellerimde ebabillerin mermileri ile..

Bu dizilerle cevap veresim geldi daha çok şey yazasım var. Devrik zamanlar yaşıyorum sanırım ama

Shakespeare'nin şu sözleri ile kapatmak istiyorum 

''ama, parçalan, ey yüreğim,
dilimi tutmak zorundayım çünkü.''

Selam ve dua ile🍀🖐🏻



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gör ve Bak

Hisseyab

Sessizlik