Bir Vaktin Dördüncü Hâli



Mehtabın efruzunda düşünce denizinde ayaklarım. Başım bi suyun gerilimindeki aynamda bi feza da. Fezaya ihtişamı veren şey sanki bizden uzak oluşu, bakınca huzuru veren sanki ulaşılmazlığı. Yanımda bir kitap, satıraralarında bir dilber, sonunda bir bülbül. Poyrazın kemaliyle fink atan sayfalar, bir muamma faslını açıyor. Sanki suya suret veren dillendirlmemiş bir hikâyeyi yutmuş. Kütüklerin paslı gıcırdayışı, sesten ürken bir yavrunun kulaklarını kapayışı misali, bir şeyleri duymaktan kaçıyor gibi. Damarlarda dolanan kanım keskin bir virajı geçercesine içimi ürpertiyor. 

Eğimekle, kırılmak arasında bir dar geçitteyim. Gözbebeğimden giren ışık, suya hayat veriyor. Kış ile sonbaharın buluştuğu, ağaçtaki son yaprak gibi düşmek ile düşmemek arasında tik tak ediyor hisseyaplarım. Unutmak istiyordum bir müddet düşünmeyi. Biçare bir şekilde gözlerimi kapatıp, derin bir uykuya, kelâmı unutup öylece kalmak istiyorum. Çok mu şey istiyorum. Ne zaman buraya gelsem bana hep bir şeyler hatırlatır. Kafamda tek bir kelime yumağı. Su üstüne yazıyorum her şeyi, kainat dinlemek isterse. Bu göl ile gurbetdaş olduk. Bi garip bi galip. Gönül istiyor ki kuzeydoğudan esen rüzgar ile kapılıp gideyim. Yağmurun taze kokusunu salmış topraklara...

Yine pervasızca göle koştum bugün. Hani boğazına sanki bir şey sıkışır, düğümlenir konuşmazsın ya. Her şey durur,zaman, su,rüzgar... öyleydim, gölde mehtabın serabını dahi göremez oldu körlerim. Sanki içimdeki şimşekler göğe yükselmiş de bulutlardan hüzün yağıyor. Toprak eskisi kadar güzel kokmuyor bir tohumu eksik sanki. Hasl-ı kelam; rayihasını veren tohum eksik.🍀


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gör ve Bak

Hisseyab

Sessizlik